Bildiğim tek şey, tek şey bildiğimdir.
Kayıtlar
2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Belki çok fazla gülmem, ama güldüğüm zaman içten gülüyorum, yapmacık sahte gülümsemeyi beceremem zaten. Vesikalık veya herhangi bir fotoğrafta da gülümseyen bir pozum neredeyse yok gibidir. Bir resim de gülerken çıkmışsam gerçekten gülmüşümdür. Gel gör ki insanların çoğu sürekli yapay gülümsemeyi, az ama gerçek olanına yeğliyorlar sanki...
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
"Beraberdik, ama çok iyi bir insan, hala arkadaşça görüşüyoruz." Bu cümleyi bir arkadaşım eski kız arkadaş için kurmuştu. Beraberdik ama çok iyi bir insan? Neden "ama"? Normalde arkadaşım karşı cinsten iyi insanlara ilişki kurmuyor mu? İyi bir insanla sevgili olunamıyor mu? Bir sürü tuhaflık var bu cümlede değil mi...
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Çoğunluk sabah işe gidiyorsa, ben akşam gideyim. Çoğunluk gündüz çalışıyorsa, ben gece çalışayım. Çoğunluk hafta sonu tatil yapıyorsa, ben hafta içi yapayım. Hep bu kafada oldum, aynı anda aynı şeyleri yapmak isteyen kalabalıkların içinde olmak hep boğdu beni. Tenhalar, sessizlikler, dinginlikler, tek başınalıklar, ... İşte benim sevdiğim şeyler...
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Sait Faik ile Peyami Sefa arasında geçtiği söylenen bir tartışma: Louvre Müzesi'nde yangın çıkmış, o an için ya orada bulunan küçük bir çocuğu ya da Mona Lisa tablosunu kurtarma imkanın var. Hangisini kurtarırsın, çocuğu mu, tablo yu mu? Peyami Safa Mona Lisa tablosunu tercih etmiş. Sait Faik haklı olarak tepki göstererek çocuğu kurtaracağını söylemiş. Bir sanat eseri neden vardır? Bir değerli obje olarak var olmak için mi, yoksa insanlığa gerçek değerler konusunda yol göstermek için mi? O sanat eseri müzedeki çocuğun kurtarılması için vardır. O çocuğun hayatını her şeyden önde tutan bir anlayışı insanlara göstermektir sanat eserinin görevi. Çocuk kurtulduğu sürece, sanat eseri obje olarak yanıp kül olsa bile işlevini yerine getirmiş sayılır.
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Çocukken zamanın durmasını istediğim anlar olurdu. Öğrenciyken mesela, son güne bırakılan ödevler vardır ya, dönem ödevleri falan. Büyük sıkıntıdır son güne bırakılan dönem ödevi. Ya sabahlayıp gününe yetiştireceksin, ya da ödevi vermeyip sıfır alacaksın. Aynı şekilde sınavın bir gün öncesine kadar hiç çalışmamış olmak. İşte öyle gecelerde zamanı bir süre durdurabilme gibi bir süper gücüm olduğunu hayal ederdim. Zamanı durdursam, rahat rahat uyusam, sonra kalkıp ödevi yapsam, veya sınav için çalışsam. Sonra yine uyusam. Uyandığımda saat hiç ilerlememiş olsa, ben de zamanı tekrar başlatıp, hazırlanmış ve güzelce dinlemiş bir şekilde okula gitsem. Böyle bir şeyin hayalini kurmak bile kısa süreliğine de olsa ferahlatırdı beni. Ama sonra sabahlamak gerektiği acı gerçeği dank edince stres, sıkıntı da büyürdü tabii ki...
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Çevresini saran ormana baktı, koyu bir yeşil duvar gibiydi etrafında. Güzel ama bir o kadar da ürkütücüydü bir apartman çocuğu için. Kasabadaki küçük market işleten emeklinin söylediklerini düşündü. "Ben de büyük şehirden kaçarcasına gelmiştim evlat. Gözümde tütüyordu buraların doğası, sakinliği. Ama bir süre sonra işler tersine dönmeye başladı. Biraz olsun büyük şehre alışkın insan zaman zaman o kalabalığa ihtiyaç duyuyor. Buralarda hep yalnızlığını hissettiriyor ıssızlık. Nereye gitsen benliğini sırtında taşır gibi. Ormanın içine yürüyüş yapsan düşünceler hayalet gibi yapışıyor ensene. Biraz insan sesi duymak istesen kasabada hep aynı sesler aynı yüzler. İlçeye gitsen yine tanıdık olmayan biri yok. Adeta itiş kakış yürünen o kalabalık gürültülü caddeleri özlüyorsun. Şehirdeyken bilirsin ki, yanı başında o insan kalabalığı, uzun süre aralarına karışmasan da elinin altında. Caddelerin birbirine karışan sesleri, iç sesini bastırır rahatlarsın. Kendini yeterince hazırlamamışsan, y
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Artık zorunda kalmadıkça dışarıya çıkmıyordu. Aslında bu, evde vakit geçirmeyi çok sevdiğinden değildi. Dışarı çıktığında, gerçekten "dışarıda" hissetmiyordu. Açık havaya çıkmanın verdiği ferahlık çok kısa sürüyordu. Blok blok apartmanlar arasındaki caddelerde, sokaklarda yürürken, bir labirentin koridorlarında yürür gibi hissediyordu. Zaten az sayıda ve küçücük olan parklar da hafifletmiyordu bu duyguyu. Parklar zaten daracıktı, cadde kenarındaydı, trafiğin gürültüsü, kirli havası içindeydi. Bu şehirde büyük parklar planlanmamıştı, içinde kaybolup, şehrin trafiğinden, gürültüsünden, kirliliğinden biraz olsun uzaklaşmaya imkan verebilecek park yoktu. Tek tük ağaçlar da vakur duruşlarının altında acı çeker gibiydiler, etraflarındaki çember daralıyormuş gibi. Çıkmaz bir labirentti şehir, ucunda ışık vaat etmeyen karanlık bir tünel.
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Uzun süredir, yalnız olduğum zamanlar haricinde, uzunca süren bir suskunluk durumuna tanık olmadım. Birileriyle beraberken hep konuşma ihtiyacında insanlar. Biraz uzayan suskunluk süresi sanki birçok şeyin üzerindeki maskeleri indiriyor. Ve bu, rahatsız ediyor insanları, ne olursa olsun konuşmaya devam ederek, gerçekleri örten o sis bulutunun dağılmasına izin vermemeye çalışıyorlar. Acıklı...
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yersiz, yurtsuz olmak tam da benim halim. Keşke göçebe olsaydım, ama öyle de değilim. Tam şehirleşememiş bu beton kapanında sıkışıp kalmışım. Adından başka hiçbir tarafı şehre benzemeyen, gerçek bir şehrin nimetlerinin çoğunun olmadığı, külfetinin ise bol olduğu bu insan yığınında boşa kürek çekip duruyorum. Hayır, aslında kürek çekiyor bile sayılmam, bir girdaba kapılmış gibiyim. Babamın köyüyle bir bağım yok ki oraya sığınayım. Yirmi küsür yaşında gördüm ilk defa o köyü. Kaçmak, sığınmak için fena bir yer değil, ama beni kabul etmez orası, koruyup kollamaz, çünkü yabancıyım orada da. Annemin memleketi desen, yine aynı. Özlediğim bir yer var, bu şehir dışında bir yer, ama neresi... Beni kabullenip, yaralarımı sarıp, arınmam için sığınak olacak bir yer var mı?
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Çarklar arasında çürüyerek yitip giden insanın öyküsü sıkıcıdır, hiç cazip tarafı yoktur okur için. Büyük yazar bunu bildiği için, "dönüşüm"ü olağanüstü bir şekilde anlatma ihtiyacı hissetmiştir: Bir böceğe dönüşen insan... Aslında gerçek, çok daha sıkıcı, kasvetli, sıradandır, ve okuru bıktıracak kadar uzundur...