Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
KULÜBE Seyrek ağaçların olduğu ıssız bir yerde, derme çatma bir kulübedesin. Dışarıda bazen hızlanıp bazen yavaşlayan bir yağmur var. Gaz lambasının ışığında kitap okuyorsun. Gaz lambasının ve odun sobasının hafif alevinin dışında bir ışık yok içeride. Derme çatma, ama düzenli, sade ve sağlam kulübenin tek göz odasının içinde loş bir aydınlık var. Dışarıdan gelen yağmurun sesine, şimşekler ve hafif bir rüzgar uğultusu eşlik ediyor. İçeride ise sobadan gelen çıtırtılardan başka bir ses yok. Bazen çayını yudumlamak, bazen yağmuru dinleyip, pencereden dışarı bakmak için ara veriyorsun kitabını okumaya. Dışarısı alacakaranlık, hava kapalı olduğu için sabahın erken saatleri mi, yoksa akşam mı olduğunu anlamak zor. Zaten gerek de yok, saatin kaç olduğunu bilmemek daha iyi, önemi yok çünkü. Zamanın anlamını yitirdiği, ve adeta durduğu bir andasın. Kulübenin içinde sobanın yanındayken yağmuru ve rüzgarı dinlemek…  Ve sonra tekrar okumaya dalmak. Bir süre daha okuyorsun, kitaba dalmı
ÇOCUKLUK Evden çıktım dershaneye gitmek için, pırıl pırıl, içimi ısıtan ama yakmayan bir sabah güneşi. Baktım, bahçedeki ağacın altında çimin üstünde çömelmiş arkadaşım elinde bir dal parçasıyla toprağı eşeliyor. Böyle bir günde dershaneye gitmek zorunda olmak... O hapishane duvarı suratlı hocanın anlattığı sıkıcı derste, o beton dört duvarın arasında sıkıntıdan bunalmak... Şart mı anadolu lisesine girmem, gitmesem dershaneye bugün ne çıkar? Bu pırıl pırıl güneşli günde, ne oynamak, ne sokaklarda bağırıp çağırarak yaramazlık yapmak, bugün en güzeli bir dal parçası bulup güneşin altında toprağı eşelemek arkadaşımla birlikte. Ne olacak dershaneye gitmesem bugün, doktor, mühendis olmayıversem, çocukluğumdan çalınmış bu şahane güne değecek mi büyüyünce olacağım şey...
ÇENTİK O askerdeki çocuk hiç aklımdan çıkmadı. Sürekli kendini lime lime ciletleyen çocuk. Kolları bileğinden itibaren çentik çentik cilet izleriyle dolu. Kollarını sıvadığında omzuna kadar çentikler olduğunu görmüştüm. Sanki şafak kaç onu sayıyor çentiklerle. Ama belli ki öyle değil işin aslı. Hep gülümserdi bu çocuk. O hep yüzünden hiç eksilmeyen gülümsemesiyle bu çocuğun kendi bedenine bu zararı nasıl verdiğini bir türlü anlayamazdım. Koğuşunda, bölüğünde, etrafında başka biriyle dalaştığını ne gördüm, ne duydum. Bir keresinde yanıma çağırmıştım, neden kendisini ciletlediğini öğrenmek için. Pek bir şey söylemedi, zaten çok konuşmuyordu, hep gülümsedi karşımda. Alaycı değildi ama, sanki “sen nereden bileceksin” der gibi gülümsedi. Hiç kimseyle dalaşmayan, kavga etmeyen bu çocuğun kendi vücuduna verdiği zararın nedenini hep merak ettim. Sanki ruhundaki yaraları bedenine de çentik çentik işlemek istiyordu. Belki, bedeni de ruhu gibi nasırlaşsın istiyordu yara kabuklarıyla
SIR Hiç hayatın bütün sırlarını çözdüğünüzü hissettiğiniz bir an oldu mu?  Uykusuz geçen bir gecede, yatakta düşüncelere dalmıştım. Hayatı, hayatımı, her şeyi sorguluyordum. Saatlerce kafamda dönüp duran düşünceler beni öyle bir noktaya getirdi ki, bütün sırları çözmüş gibi bir his belirdi içimde. Evet bir düşünceden çok bir histi bu. Artık hiçbir şeyin bana zarar veremeyeceğini, daha doğrusu bana gelecek hiçbir zararı umursamayacağımı hissettim. Artık acı diye bir şey bilmeyecektim. Korku, üzüntü, iç sıkıntısı, duygusal dalgalanmalar… Hepsinden kurtulmuştum. O an hissettiklerim hep devam edecek diye düşündüm. Sonsuz bir huzur… Artık sabaha yakın saatlerdi, içim o kadar huzur doluydu ki, bunun heyecanı ve sevinciyle bir süre daha uyumadım. En sonunda, büyük sırrı çözmüş olmanın tatlı yorgunluğuyla çocukluğumdan beri en güzel uykuya daldım. Ertesi gün uyandığımda, o büyük sır uçup gitmişti. Yine kırılgan, üzgün, sıkıntılı bir haldeydim, çoğu zaman olduğu gibi. Hep süre
  Gece, Sis   Gece vakti sisin içinde yürüyorum. Sokak lambalarının, tabelaların, araba farlarının ışıkları vuruyor sisin üzerine. Hele tabelaların kırmızı, mavi, sarı ışıkları vurduğunda rengarenk duman haline dönüşüyor. Büyülü bir alem gibi. Duvarlar, binalar sadece çok yaklaşınca görünüyor belli belirsiz. Hani kar yağıp caddeleri örttüğünde trafik gürültüsü kesilir ya. Araba lastiklerinin kar üstündeki tatlı sesi belli belirsiz duyulur. Bazen lastikleri zincirli bir araba geçtiğinde takır tukur sesi gelir, ama o bile lastiğin asfaltta çıkardığı sesin yanında güzel bir melodi gibi kalır. Kar nasıl örtüyorsa o çirkin sesleri, sis de öyle örtüyor sevimsiz görüntüleri. Şehrin binbir türlü ışığıyla renklenmiş bir duman karnavalı adeta. Sisin içinden bir anda belirip, yanımdan geçip tekrar sisin içinde kaybolup gidiyor insanlar. Hiçliğin içinden gelip yine hiçlikte kaybolur gibi. Anlık var oluşlar sanki. Ve ben insanların içinden çıktığı o sise doğru yürüyorum. Ben adım attıkça bir ş
Resim